DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ BASIN TOPLANTISI (30 EYLÜL 2013) Bizleri ekranları başında izleyen aziz milletim,
Çeşitli dillere yapılan tercüme yoluyla ulaştığımız, dünya üzerindeki sevgili Türkiye dostları, değerli kardeşlerim,
Sesimizi Türkiye’ye ve dünyaya duyuran, medyamızın çok değerli mensupları,
Değerli çalışma arkadaşlarım,
Hanımefendiler, beyefendiler…
Sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyor; birazdan Türkiye’ye ve dünyaya ilan edeceğimiz demokratikleşme paketinin, ülkemiz, milletimiz, bölgemiz; ekonomimiz ve demokrasimiz; en önemlisi de birliğimiz ve kardeşliğimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.
Konuşmamın hemen başında, bu paketin oluşumuna katkı sağlayan çalışma arkadaşlarıma, ilgili kurum ve kuruluşlarımıza şükranlarımı ifade etmek istiyorum.
3 Kasım 2002 seçimlerinde ve sonraki her seçimde bizi destekleyen, bu 11 yıllık reform sürecinin bizzat sahibi olan, reform kararlılığımızı her daim diri tutan ve muhafaza eden aziz milletimize, konuşmamın en başında teşekkür ediyorum.
Gazi Mustafa Kemal’den, bir Demokrasi Şehidi olarak gönüllerde silinmez yer edinen merhum Adnan Menderes’e; değişim sevdalısı merhum Turgut Özal’dan, bütün bir ömrünü Türkiye’nin özgürleşmesine adamış merhum Erbakan’a kadar; Türkiye’nin büyümesi, kalkınması, demokratikleşmesi ve özgürleşmesi için mücadele vermiş herkese buradan milletçe minnettarlığımızı ifade ediyorum.
Özellikle, 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan, 11 yıl boyunca da, aynı istikamet doğrultusunda fedakarca görev yapan, milli iradeyi en güçlü şekilde savunup, milletin talepleri doğrultusunda çalışan Meclis’imize, değerli milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Şu an görevde bulunan, ya da 11 yıl içinde çeşitli görevlerde bulunmuş, Türkiye’nin reformlarına katkılar sağlamış, Türkiye’nin demokratikleşmesi için çalışmış herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Birazdan açıklayacağımız paket, elbette 11 yıllık uzun soluklu bir sürecin sadece bir safhasıdır.
Bu uzun soluklu sürecin bu safhasında, bu paketin hazırlanmasında emeği geçen Başbakan Yardımcılarımıza, Bakanlarımıza, Genel Başkan Yardımcılarımıza, Milletvekillerimize, bürokratlarımıza ve tüm kurumlarımıza da şükranlarımı ifade ediyorum.
Türkiye’nin, terörle mücadele kadar, demokratikleşme hafızasını da kaydeden ve değerlendiren, bu paketin oluşumunda koordinasyon görevi yapan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığımıza ayrıca teşekkür ediyorum.
Türkiye için gerçekten tarihi bir anı yaşarken, özellikle teşekkürü hak eden, özellikle şükran ve minnet ifadelerimizi hak eden bir kesim var…
Tarih sahnesine çıktığımız andan bugüne kadar, hürriyet ve istiklalimiz için sayısız şehitler verdik.
Her bir şehidimiz, fedakarca ve kahramanca canını ortaya koyarken, arkasında kalan ülkesinin ve milletinin, huzur, hürriyet ve istiklal içinde yaşamasını arzu ediyordu.
Bugün biz, bu demokratikleşme paketini açıklarken, aslında, işte tüm o şehitlerimizin de arzularını bir kez daha yerine getiriyoruz.
Terörün son bulması, akan kanın durması, gözyaşlarının dinmesi öncelikli olarak şehit ailelerinin, şehit yakınlarının arzu ve temennisidir.
İç barışımızı güçlendirecek, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü, geliştirecek, huzurumuzu tahkim edecek her adım, milletimizin en büyük temennisidir.
Bu demokratikleşme paketiyle, Türkiye’nin istiklalini güçlendiriyor, özgürlük alanını daha da genişletiyor, ufkunu daha da açıyor ve umudunu daha da çoğaltıyoruz.
En önemlisi de, bu paketle, şehitlerimizin uğruna can verdikleri milletimizin, birliğini, kardeşliğini, dayanışmasını daha da pekiştiriyoruz.
Böylece vasiyetlerini yerine getirdiğimiz tüm şehitlerimizi, bu anlamlı günde bir kez daha rahmetle ve minnetle yad ediyor; Allah O’nlardan razı olsun, mekanları inşallah Cennet olsun diye dua ediyoruz.
Aziz milletim,
Çok değerli dostlarım, değerli kardeşlerim…
Evet, bugün ülkemiz ve milletimiz açısından tarihi bir anı yaşıyor, çok önemli bir aşamaya geçiyor, Türkiye’yi daha da büyütmek için önemli adımları atıyoruz.
Burada şu hususun altını özellikle çizmek istiyorum…
Bugün açıklayacağımız demokratikleşme paketi, bir İLK değildir, bir SON da olmayacaktır.
Bu paket bir İLK değildir… Zira, Cumhuriyetimizin banisi Atatürk’ün devrim niteliğindeki adımları Türkiye’yi her yönden ileri standartlara ulaştırmayı, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmayı hedeflemiştir.
1950’de başlayan demokratikleşme tarihimiz boyunca da nice önemli adımlar atılmış, nice cesur reformlar gerçekleştirilmiştir.
Özellikle, 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan parlamento ve işbaşına gelen Hükümetimiz, 11 yıllık süreç içinde çok önemli reformlar gerçekleştirmiş, demokratikleşme yolunda çok cesur adımlar atmıştır.
Bugün açıklayacağımız paket, Türkiye’nin demokratikleşme tarihinin, özellikle de son 11 yıllık sürecin tabii bir sonucudur.
Bu paket, bir SON da değildir… Zira, insanoğlu var oldukça değişim ve tekamül devam edecek, şartlar değiştikçe yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacaktır.
Dahası, Türkiye, demokratikleşme sürecinde yaşanan kesintiler nedeniyle, bugünlere ayağında prangalarla, zincirlerle, ağırlıklarla ulaşmıştır.
Açıklayacağımız paket, elbette Türkiye’yi bütün prangalarından kurtaracak, bütün tortuları temizleyecek bir paket değildir; ancak, bu istikamette, bu hedef doğrultusunda çok önemli bir aşamadır, nihai hedefe ulaşmak için de çok önemli bir eşik noktası olacaktır.
11 yıl boyunca, nasıl ki yaptığımız reformları bir son nokta olarak görmediysek, bugün açıklayacağımız ve başlatacağımız reformları da bir son nokta olarak asla görmüyoruz.
Türkiye değiştikçe, şartlar iyileştikçe ve olgunlaştıkça, dirençler ortadan kalktıkça; siyaset, bir hak arama yöntemi olarak, bir sorun çözme yöntemi olarak daha fazla güç kazandıkça, yeni reformlar, yeni hak ve özgürlükler Türkiye gündeminde kaçınılmaz olarak yerini alacaktır.
Milletim de, sizler de takdir edersiniz ki, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük ihtiyaçlarına, bir kerede ve bütün zamanlar için cevap verecek bir paket talebi, makul ve rasyonel bir beklenti olamaz.
Böyle bir beklentinin, siyasetin ve toplumun tabiatıyla çelişeceği açıktır.
Bunu ben geçtiğimiz haftalarda da ifade ettim…
Gönül isterdi ki, 11 yıl önce, Hükümet görevini devraldığımız gün, bir tek paketle tüm yasakları kaldıralım, tüm kısıtlamalara son verelim, bütün özgürlüklerin önünü açalım…
Ancak, Türkiye siyasetinin buna müsait olmadığını aziz milletim çok iyi gördü ve görüyor.
Çözüm, demokrasi, hak ve özgürlükler, barış kavramlarını dillerinden düşürmeyen parti ve siyasetçilerin, 11 yıl boyunca bu kavramlar karşısında, değişim karşısında nasıl bir direnç oluşturduklarını milletim gördü, yaşadı ve bugün de görüyor, yaşıyor.
Çözümsüzlüğün bir siyaset tarzına dönüştüğü; siyasetin, çözüm değil, çözümsüzlük arayışı içinde üretildiği bir siyasi ortamda, reform yapmak son derece zordur.
Biz, 11 yıl boyunca işte bu zora rağmen, bu dirence rağmen reformlar yaptık.
Sadece siyaset, sadece muhalefet değil; Anayasadan yasalara, bürokrasiden sivil topluma, medyadan iş dünyasına, devletin koridorlarına sirayet etmiş çetelerden, uluslararası tertiplere kadar, çok geniş bir yelpazede karşımıza çıkan çok büyük dirençlere rağmen, biz cesaretle reform süreçlerine sahip çıktık.
Darbe senaryolarına, tertiplere rağmen kararımızdan vazgeçmedik.
Partimizi kapatma tehditlerine rağmen yolumuzdan dönmedik.
Tahriklere, kanlı provokasyonlara rağmen değişim iradesinden geri adım atmadık.
Partimize yönelik doğrudan terör eylemlerine rağmen, tehditlere rağmen biz boynumuzu eğmedik.
Milli iradeye, sandığa, demokrasiye yönelik her türlü saldırıya, her türlü kışkırtmaya rağmen, milli iradeden, sandıktan ve demokrasiden taviz vermedik.
Millet bize bir emanet yükledi, biz de bu emanetin hakkını vermek, bu emanetin gereğini yerine getirmek için cesaretle, kararlılıkla, dimdik durarak, aldanmayarak ve aldatmayarak, Türkiye’yi bu seviyelere taşıdık, Türkiye’ye gerçekten büyük başarılar yaşattık.
Çok açık söylüyorum, demokratikleşme paketleri milletimizin yüzünü güldürür, darbecilerin uykusunu kaçırır.
Reformlar, özgürlüğe susayan toplum kesimlerini sevindirir, milletin iradesine musallat olan baskıcı, ceberrut vesayetçi odakları rahatsız eder.
İleri demokrasiye doğru attığımız her adım, mağdur ve mazlum kesimleri mutlu eder, tektipçi seçkincileri, yasakçı zihniyetleri tedirgin eder.
Biz, milletimizi memnun edecek, razı edecek, mutlu edecek, sevindirecek ne varsa onu yapmaya devam edeceğiz.
Tekrar ediyorum: Bu bir son değildir, bir nihayet değildir, bir son nokta asla değildir.
Türkiye, artık geri döndürülemez biçimde demokrasi istikametinde ilerlemektedir.
Bu paket, işte bu ilerleyişin çok mühim, tarihi bir aşamasıdır.
Bundan sonra da hak ve özgürlük talepleri olacaktır, bundan sonra da demokrasimizin daha da derinleştirilmesi için tartışmalar yaşanacaktır.
Esas olan, hak ve özgürlük taleplerinin, altını çiziyorum, siyasi bir zeminde, demokratik bir kültürle dile getirilebiliyor ve muhatap bulabiliyor olmasıdır.
Esas olan, hak ve özgürlük taleplerinin, şiddetin, silahın dışlandığı bir ortamda, siyasetin meşru araçlarıyla dillendirilmesi ve mücadelenin de siyasi zeminde verilmesidir.
Hiçbir silah, hiçbir şiddet gösterisi, meşru-demokratik bir hak talebinin yerini tutamaz, onun kadar güçlü olamaz.
Yumruklar sıkılıysa, musafaha, ellerin birleşmesi mümkün olamaz.
Gönüller kapalıysa, kalpler birbirine karşı kaskatı kesilmişse, oradan gönül birlikteliği çıkmaz.
Fikirler değil, silahlar konuşuyorsa, oradan çözüm sadır olmaz.
11 yıl boyunca, bütün gayemiz, o sıkılı yumrukları çözmek, o kaskatı kesilmiş kalpleri yumuşatmak, silahların konuşmasını önleyip, fikirlerin konuşmasını sağlamak yönünde olmuştur.
11 yıl boyunca, siyaseti, siyasetin zeminini, siyasetin sorun çözme kabiliyetini güçlendirmek için yoğun gayret sarf ettik.
Sorunları siyaset kurumu çözecekse elbette halkla beraber çözecektir.
Toplumsal kabul, toplumsal destek her türlü demokratik adımın enerji kaynağını oluşturur.
Biz, ne yaptıysak milletimizle birlikte yaptık, milletimizin desteğini alarak yaptık.
Oturdukları yerden ahkam keserek ileri vaadlerde bulunanlar öncelikle halkın hissiyatını, halkın kabul ve rızasını sağlamak durumundadır.
Nasıl halka rağmen düzen kurmaya çalışanlar başarılı olamadıysa, halka rağmen ileri adımlar atmak da mümkün değildir.
Tektipçi rejim de, özgürlükçü rejim de halka rağmen tesis edilemez.
İşte bu yüzden biz demokratikleşmeyi halkımızla birlikte gerçekleştirmenin gayreti içindeyiz.
Hatırlarsanız 2002 sonunda Avrupa Birliği turlarına çıkarken en çok vurgu yaptığımız konu, demokratikleşmenin bir zihniyet değişimini gerektirdiğiydi.
Bu zihniyet değişimini hep birlikte başardığımız ölçüde daha ileri hedeflere ulaşabiliriz.
Bu paket, Türkiye’nin ulaştığı seviyenin bir tezahürüdür.
Artık Türkiye’de, kimlik dayatan, makbul vatandaşı tanımlayan, vatandaşlarının kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yoktur.
Artık Türkiye’de, vatandaşının ihtiyaçlarına, taleplerine, çığlığına, feryadına kulak tıkayan, vatandaşını asimile eden, taleplerini reddeden,
ihtiyaçlarını inkar eden bir devlet anlayışı yoktur.
Bu ülkede artık, kamu alanını otoriterleştiren, bu alanı, kendi tanımladığı makbul vatandaşa benzemeyenlere cehennem haline getiren bir devlet anlayışı yoktur.
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın…”
Türkiye’de devlet, işte bu anlayışa dönmüştür, yani özüne, aslına rücu etmiştir.
Son 11 yılda, hukuk ve demokrasi alanında yaşadığımız “Sessiz Devrim”le birlikte, yukarıdan dayatmacı, buyurgan, ceberrut, kibirli bir devlet ve siyaset anlayışı, artık tarihin çöp sepetinde yerini almıştır.
Bugün Türkiye’de, insanıyla, vatandaşıyla var olan, insanı için var olan, bütün vatandaşlarına karşı aynı mesafede duran bir devlet anlayışı vardır.
Meşruiyetin kaynağı artık millettir.
Türkiye’de, hem ilke olarak, hem teorik, hem de pratik olarak, söz, yetki ve karar, artık millettedir.
Aziz milletim,
Değerli katılımcılar…
Türkiye’de demokrasiye, çok partili sisteme, sancılı bir sürecin sonunda, 1950 yılında geçilebilmiştir.
Bu dönemde Türkiye, her bakımdan adeta tıkır tıkır işleyen bir saat iken, 1960 müdahalesiyle bu saatin zembereği kırılmış, bu saat durdurulmuştur.
Milletin ihtiyaçları, talepleri, değerleri, 1960 müdahalesiyle çok ağır bir baskı altına alınmıştır.
27 Mayıs’ın o kara gölgesi, ne yazık ki, bugün bile Türkiye’nin üzerindedir.
Anayasasının bir çok maddesiyle, bir çok yasalarıyla, kurumlarıyla, 27 Mayıs yaşatılmak istenmektedir.
Ne yazık ki, 27 Mayıs’la şekillenmiş bir siyaset, devlet, bürokrasi, medya, üniversite, sivil toplum anlayışı, bugün bile belli alanlarda, çeşitli biçimlerde varlığını idame ettirmektedir.
Esasen, Türkiye’de değişimin önündeki en büyük engel, açık açık ifade ediyorum, 27 Mayıs’ın o karanlık gölgesidir, 27 Mayıs’ın bugün bile çeşitli kesimlerce yaşatılan zihniyetidir.
Başta Anayasada ve siyasette olmak üzere, bu zihniyet değişmediği müddetçe, Türkiye’de değişim zor olmaya, meşakkatli olmaya devam edecektir.
Ancak, saati durdurulsa da, zembereği parçalansa da, Türkiye’de millet, zamanın ruhunu kavramayı her zaman başarmış; millet, devletin, bürokrasinin, hatta siyasetin önünde ilerlemiştir.
Milletimiz her yeniliğe açık olmuş, yeniliklere çok hızlı ayak uydurmuş, hatta devleti ve siyaseti dönüştüren de bizzat milletin kendisi olmuştur.
Şimdi, şu andan itibaren, bu paketin açıklandığı andan itibaren, aynı zihniyetin, 27 Mayıs refleksleriyle, malum korkuları canlandırmaya çalışacağına hiç ama hiç kuşku yoktur.
Sarf edilecek cümleleri tahmin etmek bile hiç güç değil…
11 yıl boyunca, attığımız her adımda, yaptığımız her reformda söylenenler, şu andan itibaren yine ezberden dile getirilecek.
11 yıl boyunca, her reformla birlikte, “Türkiye bölünüyor, parçalanıyor, dağılıyor” iddiasını dile getirdiler, göreceksiniz bunları bugün de aynı şeyleri söyleyecekler.
11 yıl boyunca, her reformdan sonra milleti korkuttular, göreceksiniz bugünden itibaren de korkutmaya çalışacaklar.
11 yıl boyunca değişimden her zaman ürktüler, çekindiler, değişimin hep karşısında durdular, göreceksiniz bugünden itibaren de değişimin karşısında duvar olmayı sürdürecekler.
Ama biz 11 yıl boyunca, 27 Mayıs zihniyetinin, statükonun, çözümsüzlükten beslenme siyasetinin milletin taleplerinin önüne geçmesine izin vermedik, bugün de izin vermeyeceğiz.
Muhalefet, artık dilini, üslubunu, en önemlisi de siyaset yapma tarzını değiştirmek, millete ayak uydurmak, büyüyen Türkiye vizyonuna göre hareket etmek zorundadır.
Türkiye 2013 yılını yaşarken, 1960’da durdurulan saate kilitlenip kalmak, muhalefet adına, demokrasimiz adına, Türkiye adına bir talihsizliktir.
Ben bunu defalarca ifade ettim…
İstiklal Marşı’mızın ilk kelimesi, KORKMA diyor…
Korkaklar, zafer anıtı dikemezler…
Değişimden, yeniliklerden, ileri standartlardan korkanlar, bir milim dahi ilerleme kaydedemezler.
Siyasetlerini korku üzerine, korkutmak üzerine kuranlar, değişimin karşısında ayakta duramaz, varlıklarını idame ettiremezler.
Türkiye’nin bölünme, parçalanma, gerileme diye bir meselesi asla yoktur, ama Türkiye’nin muhalefet diye bir sorunu vardır.
Türkiye’nin kendisi hiçbir politika, hiçbir proje üretmeyen, sadece yapılana, yapılmak istenene karşı çıkan bir muhalefet anlayışıyla yoluna devam etmesi fevkalade zordur.
Kendi hatasını, kendi eksiğini görmeyen, sorgulamayan muhalefetin, adeta milleti suçlar hale geldiğini görüyoruz.
Muhalefetin, artık bu korku söylemini, korkutma üslubunu bir kenara bırakması, hem değişmesi, hem de değişimin önünde engel olmaktan çıkması gerekiyor.
Yeni Türkiye’ye, Büyük Türkiye’ye, Büyük Türkiye vizyonuna yakışan bir muhalefet, Türkiye’nin hakkıdır ve bu artık ertelenemez bir ihtiyaç halini almıştır.
Diğer taraftan, bir başka zihniyetin, daha şimdiden, daha paket açıklanmadan, “DAĞ FARE DOĞURDU” bahanesini hazırladığını tahmin edebiliyorum.
Paketten, insanoğluna ölümsüzlük iksiri bekleyenler, irrasyonel bir beklentinin içindedirler, abartılı bir bekleyişin içindedirler ve kuşkusuz hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Bugüne kadar taş üzerine taş koymayıp sadece bizi taşa tutanlar, bundan sonra da yapılanları tezyif etmeyi, küçük göstermeye çalışmayı sürdüreceklerdir.
Sorundan beslenenlerin ileri çözüm lafları etmeleri sadece çözümsüzlük çağrısıdır.
11 yıldır yaptığımız hiçbir reforma destek olmayan, sadece gerilim üreten bu zihniyetin, bugünkü reformları alkışlamasını da beklemiyoruz.
Biz, yüzümüzü millete çevirdik, sadece ve sadece milletimizin hissiyatını ölçü olarak alıyoruz.
Bu paketin kıymetini en iyi, bu işin dertlisi olanlar, yüreği yananlar, ocağına ateş düşenler bilir…
Bu paket, acıların tedavisi, özellikle, ölümlerin son bulması, akan kanın durması, akan göz yaşlarının dinmesi noktasında son derece önemli bir adımdır.
Bu paket, bir istikamet çizmektedir, bir kapı aralamaktadır.
Bu paket, 11 yıl önce hayali dahi kurulamayan, telaffuzu dahi yasak olan hak ve özgürlükleri getiren bir pakettir.
Yine tekrar ediyorum: Bu bir aşamadır, bir basamaktır, “Büyük Türkiye” istikametinde çok önemli bir safhadır.
Türkiye, siyasetin, hukukun, demokrasinin rehberliğinde, milletin desteğiyle bugünlere ulaşmıştır; bu şekilde devam ederek, çok daha ilerisine mutlaka ulaşacaktır.
Bu paket, bir dayatmanın eseri değildir.
Bu paket, bir müzakerenin, bir pazarlığın eseri asla değildir.
Demokratik hak ve özgürlükler, müzakerenin, pazarlığın, dayatmaların konusu olamaz.
11 yıl boyunca hiçbir reformu dayatmalarla, baskıyla, pazarlıkla açıklamadık.
Millet ne dediyse, biz onu yaptık ve yapıyoruz.
Milletimiz için hayırlı olan neyse, biz onu yaptık ve bugün de onu yapıyoruz.
Milletimizin talepleri, ihtiyaçları neyse, biz ona kulak verdik ve bugün de onun gereğini yapıyoruz.
Paket, çözümler itibariyle sürprizlerden ibaret; ama sorunların hiç biri sürpriz değildir.
Paketin gizlendiği, saklandığı, kamuoyunda tartışılmadığı eleştirisinin son derece temelsiz olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Pakette yer alan sorunlar, çoğunluğu son 30 yılın olmak üzere, Cumhuriyet tarihimiz boyunca varolan ve sürekli konuşulan sorunlardır.
Her bir sorun alanıyla ilgili olarak, tüm tartışmalar, görüş, öneri, tavsiyeler dikkate alınmış, çözümler ona göre şekillenmiştir.
Gönül isterdi ki, bütün bu sorunların kaynağı olan Anayasa yeniden yapılabilse ve sorunlar kökten çözüme kavuşabilseydi.
Ancak, bugün çözümün karşısında duran, her çözüm girişimini sabote etmek için çalışan böyle bir muhalefetle, ne yazık ki yeni bir Anayasa da mümkün olmamıştır.
Bizim, bütün reformlarımızda olduğu gibi, bu reform paketimizde de referans noktamız önce millettir.
Parti programlarımız, özellikle 4’üncü Büyük Kongremizde açıkladığımız “2023 Siyasi Vizyonumuz” bizim referansımızdır.
Seçim beyannamelerimiz, Hükümet programlarımız, kongrelerimizde açıkladığımız yol haritalarımız, bizim referansımızdır.
Evrensel hak ve özgürlükler, altına imza attığımız uluslararası anlaşma ve şartlar bizim referansımızdır.
Katılım müzakerelerini başlattığımız, aday ülke olduğumuz Avrupa Birliği Müktesebatı bizim referansımızdır.
Bugüne kadar, çeşitli sorunlar için yaptığımız Çalıştaylar, hazırlanan raporlar, Akil İnsanlar Heyeti’nin çalışmaları referansımızdır.
Pakette açıklayacağımız her bir maddenin, işte bu referansların bir ya da bir kaçına tekabül ettiğini göreceksiniz.
Burada özellikle bir noktanın altını çiziyorum…
Bundan tam 1 yıl önce, yine bir 30 Eylül gününde, Partimizin 4’üncü Büyük Kongresini gerçekleştirdik.
O Kongrede, kamuoyuna, 63 madde halinde, 2023 vizyonumuzu açıkladık.
10 yıllık bir vizyon olmasına rağmen, sadece 1 yıl içinde, bu 63 maddenin önemli bir çoğunluğunu yerine getirdiğimizi, bir kısmında sürecin hızla devam ettiğini göreceksiniz.
Yani açıklayacağımız paket, 2001’de, partimizi kurduğumuz andan itibaren başlayan uzun soluklu yürüyüşün, verdiğimiz sözlerin, milletimize açıkladığımız plan, proje ve hedeflerin yerine getirilmesidir.
Pakette, milletimizden gizlenen, saklanan, referanslar anlamında yeni hiçbir şey yoktur.
Her bir maddenin sözü geçmişte verilmiştir.
Her bir madde, geçmişte hedef olarak ortaya konulmuştur.
Her bir madde, seçimlerde milletimizden teyit almıştır.
Aziz milletim,
Çok değerli katılımcılar…
Artık, paketin içeriğine geçmeden önce, milletime şu hususları bir kez daha vurgulamak istiyorum…
Bu ülkede, bu topraklar üzerinde, Ay Yıldızlı Bayrağımız altında, 76 milyon, her bir fert olarak, biriz, beraberiz, kardeşiz ve birlikte Türkiye’yiz.
Bize oy verenlerle ya da vermeyenlerle birlikte yaşadığımız ve birlikte yürüdüğümüz bir yolun, bir istikametin içindeyiz.
Nasıl ki, her bir vatandaşın talep, arzu, istek ve ihtiyaçları bizim için önemliyse, her bir vatandaşın, korkusu, endişesi, tereddüdü de bizim için son derece önemlidir.
Biz burada gelip geçiciyiz.
Kalıcı olan millettir.
Kalıcı olan, eserlerdir.
Biz, sadece bizi sevenler tarafından değil, muarızlarımız tarafından, muhaliflerimiz tarafından da takdir edilmeyi istikamet tarzı olarak benimsemiş bir kadroyuz.
Bunu defalarca ifade ettik, icraatlarımızla defalarca ortaya koyduk: Biz, 76 milyonun hükümetiyiz; 76 milyon nazarımızda birdir ve beraberdir.
En başından itibaren, herkesin birlikte yaşayacağı, bir arada ve birbirine hoşgörü içinde yaşayacağı bir ülke inşa etmenin mücadelesini verdik.
Siyasi görüşler farklı olabilir…
İdeolojiler, diller, inançlar, mezhepler, yaşam tarzları farklı olabilir…
Sorunlar, sıkıntılar, kaygılar, çözüm önerileri farklı olabilir…
Ama ortak olan bir şey var: Aynı geminin içindeyiz ve aynı istikamete, aynı limana, aynı büyük Türkiye hedefine doğru gidiyoruz.
Birbirlerine müdahale etmedikleri sürece, her yaşam tarzına saygılıyız, her yaşam tarzı bizim teminatımız, güvencemiz altındadır.
Bugüne kadar bunu yaptık, bundan sonra da bunu muhafaza edeceğiz.
Birbirlerinin özgürlük alanlarına müdahale etmedikleri sürece, her türlü özgürlüğü savunduk ve savunmaya devam edeceğiz.
Birbirlerinin değerlerini tehdit etmedikleri sürece, her türlü değeri baş üstünde tuttuk, tutmaya devam edeceğiz.
İnsanın, insan olmaktan kaynaklanan her hakkını savunmak, bunun için mücadele vermek, insan olarak bizim mesuliyetimizdir.
Dışlamadan, ayırt etmeden, ötelemeden, horlamadan geleceği inşa edeceğiz.
Bin yıldır bir ve beraber yaşadığımız bu topraklarda, aynı hedef ve idealler doğrultusunda, ebediyyen bir ve beraber olacağız.
Konuşacağız, istişare edeceğiz, birbirimizin görüşlerine değer verecek, birbirimize yüreklerimizi açacağız.
Silahı, şiddeti, sıkılı yumrukları, vandallığı, hakareti elimizin tersiyle itecek; dil ile, gönül ile konuşacak, her sorunumuzu çözeceğiz.
Olamaz denilenler, 11 yıl içinde olur hale geldi.
İmkansızları mümkün hale getirdik.
Hayalleri hedefe dönüştürdük.
Milletçe çok büyük sevinçleri birlikte inşa ettik, birlikte yaşadık.
İnşallah çok daha fazlasını yapacağız.
Bir olmaya, iri olmaya, diri olmaya devam edecek; herkesin gönül huzuruyla, emniyetle, hoşgörüyle, kardeşçe yaşadığı bir Türkiye’de nefes alıp vermeyi sürdüreceğiz.
İşte bu paket, bunu sağlayacak aşamalardan biridir.
Önyargısız biçimde ele alındığında bu paketin, on yılların tortusunu kaldırdığı, on yılların sorunlarına çözüm ürettiği, kardeşliğimizi daha da güçlendirdiği açık şekilde görülecektir.
Bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum.
Ülkemiz, milletimiz, bölgemiz için yeni bir dönemin, yeni bir sürecin kapılarını aralamasını, kardeşliğimizi ve ülkemizi yüceltmesini gönülden arzu ediyorum.
Bizleri ekranları başında izleyen aziz milletim,
Çok değerli dostlarım, değerli katılımcılar…
Demokratikleşme Paketimizdeki reformların bir kısmı YASAL DÜZENLEME gerektiriyor; diğer bir kısmı ise, İDARİ DÜZENLEMELERLE, yani Bakanlar Kurulu Kararı, Yönetmelik Değişikliği, Genelge ile hayata geçecek.
Sizlere öncelikle YASAL DÜZENLEME gerektiren reformlarımızı sıralamak arzusundayım.
Bazı kanunlarda yapacağımız değişikliklerle, çıkaracağımız bazı kanunlarla, SİYASİ HAKLARI daha da genişletiyor; on yıllardır devam eden tartışmalara artık son veriyoruz.
BU KAPSAMDA, ÖNCELİKLE, SEÇİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMEK için önemli bir adım atıyor; SEÇİM SİSTEMİNİ TARTIŞMAYA AÇIYORUZ.
Türkiye’deki mevcut Seçim Sistemi, özellikle 12 Eylül müdahalesinin ardından her zaman tartışma konusu oldu, her zaman eleştiri konusu oldu.
Hemen tüm siyasi partiler de, seçim sisteminin değişmesi gerektiğini ifade ettiler ve ediyorlar.
Şunu altını çizerek ifade etmek istiyorum: Mevcut seçim sistemi, yüzde 10 barajı, AK Parti’nin getirdiği bir sistem değildir.
Biz, 2002 seçimlerine girerken bu sistem uygulanıyordu, yüzde 10 barajı vardı.
Daha Partimizi kurarken, mevcut seçim sisteminin katılımcılıktan uzak olduğunu, değişmesi gerektiğini güçlü şekilde ifade etmiştik.
Geçen yıl, 30 Eylül’deki 4’üncü Büyük Kongremizde yayınladığımız 63 maddelik Siyasi Vizyon belgemizde de, 2023 Vizyonumuz çerçevesinde seçim sistemini değiştireceğimizi bir hedef olarak ortaya koymuştuk.
Gerek Akil İnsanlar Heyeti raporlarında, gerek Avrupa Birliği İlerleme Raporlarında, gerekse bugüne kadar hazırlanmış bir çok raporda, seçim sistemindeki sorunlar dile getirilmişti.
Tüm öneri, tavsiye, eleştirileri gözden geçirdik ve bu sorunu çözmek için artık adım atıyoruz.
Yeni seçim sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda biz bir tek seçenek sunmuyor, 3 farklı alternatifi tartışmaya açıyoruz.
Mevcut sistemle, yani yüzde 10 barajıyla devam edebiliriz…
Barajı yüzde 5’e çekip, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemini uygulayabiliriz.
Üçüncü seçenek olarak da, ülke barajını tamamen kaldırarak, Dar Bölge Seçim Sistemini getirebiliriz…
Bu 3 seçeneği önümüzdeki günlerde tartışacak, Türkiye için en doğrusu, en isabetlisi hangisiyse, o yönde düzenlemeyi Meclis’e getirecek, yolumuza o şekilde devam edeceğiz.
Siyasi Haklar alanında İkinci düzenlemeyi Siyasi Partilere Devlet Yardımı konusunda yapıyoruz.
SİYASİ PARTİLERE DEVLET YARDIMININ KAPSAMINI GENİŞLETİYORUZ.
Siyasi Partiler Kanunu’nun Ek 1’inci maddesini değiştiriyor, devlet yardımı için yüzde 7 olan mevcut oranı yüzde 3’e çekiyoruz.
Yani seçime katılan siyasi partilerden yüzde 3’ü aşan oranda oy alanlara da, Hazineden ayrılan toplam kaynak içinden devlet yardımı yapılacak.
Bu düzenlemenin de, siyasi partilerimizi güçlendireceğine, katılımcılığı artıracağına, rekabetin daha adil hale gelmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz.
BİR BAŞKA DÜZENLEMEYLE, SİYASİ PARTİLERİN TEŞKİLATLANMALARINA KOLAYLIK GETİRİYORUZ.
Siyasi Partiler Kanunu’nun 20’inci Maddesini değiştiriyor; İLÇEDE TEŞKİLATLANMA İÇİN, BELDELERDE TEŞKİLAT KURMA ZORUNLULUĞUNU KALDIRIYORUZ.
Mevcut durumda, bir ilçede teşkilatlanmak için, ilçe sınırları içerisindeki beldelerin en az yarısında teşkilat kurma zorunluluğu vardı.
Bunu kaldırıyor, “Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu değildir” ibaresini getiriyoruz.
BİR BAŞKA DÜZENLEMEYLE, SİYASİ PARTİLERDE EŞ GENEL BAŞKANLIĞIN ÖNÜNÜ AÇIYORUZ.
Bu alanda uluslar arası örnekleri inceledik, demokrasilerdeki işleyişe baktık ve ilgili yasa maddesini değiştirmeyi uygun gördük.
Seçim Kanunu’nun 15’inci Maddesi’ne bir ek yapıyor, TÜZÜKLERİNDE YER ALMAK VE 2 KİŞİDEN FAZLA OLMAMAK KAYDIYLA, PARTİLERE, EŞ GENEL BAŞKANI SİSTEMİNİ UYGULAMA İMKANI GETİRİYORUZ.
BİR BAŞKA YASAL DÜZENLEMEYLE, SİYASİ PARTİLERE ÜYELİKTE ENGELLERİ KALDIRIYORUZ.
Siyasi Partiler Kanunu’nun 11’inci maddesinde yapacağımız değişiklikle, siyasi partilere üye olmayı daraltan, kısıtlayan bazı engelleri ortadan kaldırıyoruz.
Seçim Kanunu hükümlerine göre, OY VERME HAKKINA SAHİP OLAN HERKESİN, siyasi partilere de üye olabilmesinin önünü açıyoruz.
Bu amaçla, 11’inci Maddenin B Bendindeki 6 kısıtlayıcı engeli ortadan kaldırıyoruz.
YİNE SİYASİ PARTİLER KANUNU’NDA YAPACAĞIMIZ DEĞİŞİKLİKLE, FARKLI DİL VE LEHÇELERDE SİYASİ PROPAGANDA İMKANINI GETİRİYORUZ.
298 Sayılı Kanunu’nun ilgili maddesini değiştirerek, siyasi parti ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propagandada Türkçe’nin yanında farklı dil ve lehçelerin de kullanılabilmesini mümkün hale getiriyoruz.
AYNI ŞEKİLDE, ÖN SEÇİMLERDE FARKLI DİL VE LEHÇELERDE PROPAGANDA İMKANINI GETİRİYORUZ.
Siyasi Partiler Kanunu’nun 43’üncü Maddesindeki kısıtlayıcı hükmü kaldırıyor, ön seçimlerde de Türkçe’den başka bir dil ya da lehçeyle propaganda imkanını tüm partilere sağlıyoruz.
Ekranları başında bizleri izleyen sevgili vatandaşlarım,
Çok değerli medya mensupları,
Yeni süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin şekilde mücadele etmeye başlıyoruz.
NEFRET SAİKİYLE İŞLENMESİ DURUMUNDA, BELİRLİ SUÇLARIN CEZALARINI DAHA DA ARTIRIYORUZ.
Belirli suçlar, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha da ağırlaşacak.
AYRIMCILIKLA DAHA ETKİN MÜCADELE ETMEK İÇİN, CEZA MİKTARLARINI ARTIRIYORUZ.
Kişinin, inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli haklarını kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenleri ceza kapsamına alıyoruz.
Bu sebeple işlenen suçun cezasını da 1 yıldan 3 yıla kadar artırıyoruz.
Türkiye’de hiç kimse, dilinden, ırkından, milletinden, renginden, inancından ve inancının gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak.
AYRIMCILIKLA MÜCADELE VE EŞİTLİK KURULU KURUYORUZ.
Ayrımcılık yasağının ihlali halinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu makamları, ihlali sona erdirmek, sonuçlarını gidermek, tekrarlanmasını önlemek üzere gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınacak.
YAŞAM TARZINA SAYGIYI, TÜRK CEZA KANUNU İLE GÜVENCE ALTINA ALIYORUZ.
Türk Ceza Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, DİNİ İNANCIN GEREĞİNİN YERİNE GETİRİLMESİNİN ENGELLENEMESİNİ de ceza kapsamına alıyoruz.
Dini ibadet ve ayinlerin, BİREYSEL olarak da yapılmasının engellenmesini aynı şekilde bu kapsama alıyoruz.
“cebir veya tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edenlere, ya da bunları değiştirmeye zorlayanlara, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriyoruz.
YAPACAĞIMIZ BİR BAŞKA DÜZENLEMEYLE, TÜRK CEZA KANUNU’NDA, BELİRLİ HARFLERİN KULLANILMASINDAN DOLAYI VAR OLAN CEZAİ MÜEYYİDEYİ KALDIRIYORUZ.
Böylece fiilen de uygulama alanı kalmayan ihlalleri ceza kanunumuzdan çıkarıyor, bir nevi klavyelere özgürlük getiriyoruz.
Değerli katılımcılar,
Aziz milletim…
Reform Paketimiz kapsamında, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanunda önemli değişiklikler yapıyoruz.
Bu kapsamda, öncelikle, TOPLANTI YER VE GÜZERGAHININ BELİRLENMESİNDE KATILIMCILIĞI sağlıyoruz.
Mülki Amir, ilgili Sivil Toplum Örgütlerinin görüşlerini almak suretiyle, nihai kararını verecek.
TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİNİN SÜRELERİNİ UZATIYORUZ.
Açık yerlerde, GÜNEŞİN BATIŞINDAN BİR SAAT ÖNCEYE KADAR SÜREBİLEN toplantılar, GÜNEŞ BATMADAN DAĞILACAK ŞEKİLDE; kapalı yerlerde saat 23’e kadar süren toplantılar da, saat 24’e kadar yapılabilecek.
TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİNDE, HÜKÜMET KOMİSERİ UYGULAMASINA SON VERİYORUZ.
Mevcut durumda, Hükümet Komiseri tarafından üstlenen yükümlülükler, artık Düzenleme Kurulları tarafından yerine getirilecek.
Kurul, toplantının amacının dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesinin imkansız olduğunu gördüğü durumda, dağılma kararı alacak ve durumu kolluk amirine bildirecek.
Gösteri ve yürüyüş, kanuna aykırı hale gelirse, Düzenleme Kurulu, gösteri ve yürüyüşün sona erdiğini ilan edecek ve bunu kolluk amirine bildirecek.
Düzenleme Kurulu bu görevi yerine getirmezse, o mahallin en büyük mülki amiri, toplantıyla ilgili kararını verecek.
Demokratikleşme Paketimizde, bir başka önemli düzenlememiz eğitimle ilgili…
YAPACAĞIMIZ YASAL DEĞİŞİKLİKLERLE, ÖZEL OKULLARDA, FARKLI DİL VE LEHÇELERDE EĞİTİMİN ÖNÜNÜ AÇIYORUZ.
Bu konuda dünya örneklerini çok yakından inceledik.
Biliyorsunuz, 2003 yılında yaptığımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi amacıyla özel kurs imkanını getirmiştik.
Daha sonra ise, üniversitelerimizde, farklı dil ve lehçelerle ilgili birimlerin açılmasını sağlamıştık.
Geçen yıl yaptığımız eğitim düzenlemesiyle, farklı dil ve lehçelerin okullarda seçmeli ders olarak öğretilebilmesinin yolunu açmıştık.
Şimdi de, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale getiriyoruz.
Ülkemizde Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusu, 2923 Sayılı Kanun ile düzenlenmiştir.
Bu kanuna yapacağımız bir Ek ile, Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek.
Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek.
Milli Eğitim Bakanlığımız, bu tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları çıkaracağı bir yönetmelikle düzenleyecek.
Programlar, Kanun’da yer aldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek.
Yine mevcut Kanun’da yer aldığı gibi, bu okullarda da belli dersler Türkçe olacak.
BİR BAŞKA YASAL DÜZENLEMEYLE, KÖY İSİMLERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNİN ÖNÜNDEKİ YASAL ENGELİ KALDIRIYORUZ.
1949 tarihli İl İdaresi Kanunu’nun 2’nci maddesinde yer alan ve dayatma içeren ibareyi kaldırarak, köylerin 1980’lere kadar kullandıkları tarihi isimlerini yeniden almasını mümkün hale getiriyoruz.
Mevcut Kanun’da belirtildiği gibi, Köy isimlerinin değiştirilmesi, İçişleri Bakanlığımızın tasvibiyle olacak.
İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi için mevcut kanun hükmünce yasal düzenleme gerekiyor.
İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi yönünde talepleri Hükümet olarak dikkate alacağız.
YİNE BU KAPSAMDA, BİR ÜNİVERSİTEMİZİN DE İSMİNİ DEĞİŞTİRİYORUZ.
NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ’NİN İSMİNİ, HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ OLARAK DEĞİŞTİRİYORUZ.
Böylece, tarihimizin bir büyük şahsiyetinin, bir gönül dostunun, gönül mimarının ismini, kabrinin bulunduğu Nevşehir’deki üniversitemize veriyoruz.
DEMOKRATİKLEŞME PAKETİYLE GETİRECEĞİMİZ BİR BAŞKA YENİLİK, KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI HAKKINDA.KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASINA YASAL GÜVENCE GETİRİYORUZ.
12 Eylül 2010’da yaptığımız Anayasa değişikliğiyle, kişisel verilere Anayasal güvence getirmiştik.
Şimdi, bu Anayasa maddesinin uygulamasını sağlamak için, taslağı hazır olan kanunu Meclis’imize gönderiyoruz.
Kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanılamayacak, ilgisiz kişilerle paylaşılamayacak.
YARDIM TOPLAMADA KISITLAMALARI KALDIRIYORUZ.
Yardım toplama konusunda, zaman zaman özgürlükler sınırlama altına alınmıştı.
Kurban derisi, fitre ve zekat toplama konusunda Türk Hava Kurumu’na yetki verilmiş, aslında Anayasa ve yasalara tamamen aykırı, insan hak ve hürriyetlerine ters bir durum oluşturulmuştu.
Bununla ilgili yönetmelik geçtiğimiz hafta yayınlanmıştı.
Şimdi, yasal olarak da bu yanlış uygulamaya son veriyor, ilgili kanunun 8’inci maddesindeki söz konusu hükmü kaldırıyoruz.
Vatandaşımız, bundan sonra yardımlarını hür iradesiyle istediği yere verebilecek.
Sevgili vatandaşlarım, değerli katılımcılar…
Şu ana kadar açıkladığımız reformlar yasal düzenleme gerektiriyor.
Belli bir takvim içerisinde bu yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz.
Ancak reform paketimiz bundan ibaret değil…
İkinci kısımda, SADECE İDARİ DÜZENLEME GEREKTİREN reformlarımız bulunuyor.
Bu düzenlemeleri, Bakanlar Kurulu Kararı, Genelge ya da Yönetmelik Değişikliğiyle gerçekleştirmek mümkün.
Şimdi de sizlere bunları aktarmak istiyorum…
KILIK KIYAFET YÖNETMELİĞİNİ DEĞİŞTİREREK, KAMU KURUMLARINDA BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINI KALDIRIYORUZ.
“Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik”, kadın ve erkekler için kısıtlayıcı hükümler içeriyordu.
Bu kısıtlamalar, çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ediyor, ayrımcılık içeriyordu.
Yönetmeliğin 5’inci maddesinde değişiklik yaparak, kadın çalışanların giyimleri üzerindeki ayrımcı ihlalleri kaldırıyoruz.
Resmi Elbise giymek zorunda olan, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, Emniyet mensuplarını, Yargıda Hakim ve Savcıları bunun dışında tutuyoruz.
İLKOKULLARDAKİ ÖĞRENCİ ANDI UYGULAMASINI KALDIRIYORUZ.
1933 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir genelge yayınlanmış, ilk ve orta dereceli okullarda ANDIMIZ uygulaması başlatılmıştı.
Bu uygulama zaman zaman kaldırıldı, metin değişikliğe uğradı.
12 Mart ve 12 Eylül’de, bireysel girişimler neticesinde bu uygulama devam etti.
Geçen yıl, ortaokullarda bu uygulamayı kaldırmıştık.
Şimdi de, ilkokullarda bu uygulamaya son veriyoruz.
MOR GABRİEL, DİĞER ADIYLA DEYRULUMUR MANASTIRI ARAZİSİ, MANASTIR VAKFINA İADE EDİLİYOR.
Böylece, bir haksızlığı gideriyor, Süryani vatandaşlarımıza önemli bir haklarını teslim ediyoruz.
Esasen, Cumhuriyet tarihimiz boyunca, bu konuda en büyük hassasiyeti Hükümetimiz gösterdi, hakların iadesi konusunda ciddi bir çalışma sergiledi.
2003, 2008 ve 2011 yılında yaptığımız düzenlemelerle, mağduriyetlerin giderilmesi için samimi adımlar attık ve somut neticeler elde ettik.
Şu ana kadar, bu kapsamda 250’den fazla iade yaptık ve 2,5 milyar Liralık mülkü hak sahiplerine teslim ettik.
Süreç devam ediyor, incelemeler devam ediyor… Hiç kimseyi mağdur etmeden, hak sahiplerine haklarını teslim edeceğiz.
ROMAN DİL VE KÜLTÜR ENSTİTÜSÜ KURUYORUZ.
Roman vatandaşlarımızın dil ve kültürleri ile, karşılaştıkları sorunlara ilişkin araştırmalar yapmak, çözüm önerileri üretmek amacıyla, bir ilimiz üniversitesi bünyesinde, Roman Enstitüsü kuracağız.
ROMAN VATANDAŞLARIMIZIN YAŞAM ŞARTLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ VE EĞİTİM ALANINDAKİ SORUNLARIN GİDERİLMESİ İÇİN ADIMLAR ATIYORUZ.
Bu amaçla, 2009 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirdiğimiz Roman Çalıştayı sonrası başlatılan çalışmaları hızlandırıyoruz.
İlgili bakanlık ve kurumlarımız çalışmalarını hızla tamamlayacaklar.
Özellikle barınma noktasında Roman vatandaşlarımız için çok önemli bir adım attık ve TOKİ eliyle Roman konutları üretmeye başladık.
Edirne, Çanakkale, Sakarya, Bursa ve diğer birçok il ve ilçemizde bu inşaatlar devam ediyor.
Sevgili vatandaşlarım,
Değerli medya mensupları,
Değerli çalışma arkadaşlarım…
Demokratikleşme paketimiz işte bu başlıklardan oluşuyor…
Türkiye’de, bugüne kadar, tek bir paket halinde açıklanan en kapsamlı reform sürecini başlatıyoruz.
Bu süreci en kısa zamanda tamamlayacak, yeni hedeflere doğru ilerlemeye devam edeceğiz.
Bu paketle birlikte, Türkiye ekonomisi, demokrasisi, Türkiye’nin toplumsal yapısı ve kardeşliği inanıyorum ki çok büyük güç kazanacak.
Sürece katkı sağlayan herkese, her kesime, tüm kurum ve kuruluşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum.
Açıkladığımız reform paketinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, katıldığınız için sizlere teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.